Pieter Spierenburg - Cinayetin Tarihi
Ortaçağ'dan Günümüze Avrupa'da Bireysel Şiddet
Kılıçlar, sopalar, düellolar, namus ve aşk cinayetleri…
Erkek erkeğe kavgalar, aile içi katliamlar ve soygun amaçlı öldürmeler… Suç ve
şiddetin kategorileştirilmesi, soruşturulması, yıllar boyunca akıllarda
kalması, konuşulması… Kadınlar, erkekler ve seri katiller… Ortaçağ’da insanlar,
cinayeti şerefli bir savunma ya da intikam eylemi olarak görüyorlardı.
Kavgadan kaçmak ya da intikamı ertelemek, itibar kaybıydı. Sonraları soylular,
alt sınıflardan insanlarla hiçbir biçimde kavgaya girmez oldular.
Saygın vatandaşlar gerektiğinde kendilerini savunmak zorunda kaldılarsa da,
bıçak kavgalarına dâhil olmayı reddettiler. Bıçak kavgası, alt sınıfların
sakilliğini taşıyordu; izlenebilirdi ama katılmak yersiz ve mantık dışıydı. Çatışmalar
erkekler arasında gelişiyordu ve öğrenilmiş cinsiyet rolleri, kadınları, katil
olmaktan alıkoyuyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden
tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları,
siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş
bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte yaşanan göç ve organize
suçlar, uygarlaşma eğrisini yanlışlayacak biçimde metropollerde yoğunlaşıyor.
Pieter Spierenburg, Ortaçağ’dan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla
anlatıyor.
“Cinayet düzeyinin yüksek olduğu Ortaçağ’da, insanlar cinayetten korkmuyorlardı. 19. yüzyıla doğru öldürme fiilleri azaldıkça, korku arttı. Ancak 20. yüzyıl boyunca, bu ters bağıntı ortadan kalkmaya başladı. Şiddetin en düşük noktaya indiği 1950’ler ve 1960’larda, başka toplumsal kaygılar öne çıktı ve cinayetlerin 1970’ten sonraki artışına, şiddete karşı yükselen bir duyarlılık eşlik etti.”
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.